Bir gün beni yazmanın bile rahatlatamayacağı bir anın var olacağını hiç tasavvur etmemiştim.İçimdeki küçük hayalperest kızın tasavvur ettikleri hep iyimser şeylerdi.Oysaki hayat ona kahkahalarla gülerken sırtına indireceği hain darbeyi planlamakla meşguldü.Onu, önce bulutların üzerine çıkarıp sonra da kemiklerini kıracak kadar sert bir darbeyle yere çakmalıydı ki anlamalıydı küçük kız hayatın hafife alınamayacak bir şey olduğunu.
Fakat ben şimdiye kadar tıpkı o kitabın dediği gibi yüreğimin götürdüğü yere gitmiştim. Kalbim neyi doğru bulduysa onu yapmıştım.Sanıyordum ki her insan kalbini dinler, vicdanlı davranır.
Küçükken gardırobu açıp elbiselerin arkasından geçerek Alice'nin gittiği Harikalar Diyarı'na gidebilmeyi düşlerdim. Dolabın içinde yemyeşil bir vadi vardı ve kapılarını bir gün bana açacaktı.Büyüdükçe fark ettim ki herkes dünyanın sıradanlığından kaçıp beyaz tavşanı bulmayı dilerken kendini birden Gregor Samsa'ya dönüşmüş olarak buluyordu.Mavi hayaller yerine siyah gerçekler yüzümüze tokat gibi çarpıyordu.
Ne kadar kaçmaya çalışsak da nafile... Etrafımızda bizden menfaat sağlamaya çalışan birçok insan var.Bazen ne hissettiğimizi, nasıl kırıldığımızı, korktuğumuzu umursamıyorlar bile.Modern dünyada üzerinden çıkar sağlanıldığı sürece görünür oluyor kişiler.
Fayda veremediğimiz zaman tıpkı bir böcek gibi muamele gören, yalnızlaştırılan, tiksinilerek bakılan bir varlık oluveriyoruz. Hani o çok sevdiğimiz, maddi-manevi rahat ettirmeye çalıştığımız insanlar -en yakınlarımız- odamızın kapısını açıp yemeğimizi bir kenara koyup, tiksinerek hızlıca çıkıyorlar yanımızdan.Bir süre sonra da hiç acımadan açlığa mahkum edebiliyorlar bizi. Ayrıca böcek olarak öldüğümüzde de çöp gibi atılma olasılığımız yüksek. Mideleri dayanamayacak çabucak kurtulmak isteyeceklerdir bizden.
Bu yüzden birçok insan hayatın problemlerinden kaçarken bir geçitten geçilen büyülü başka dünyaya gitme hikayelerinde bulmuştur kendini.Kökeni Alice Harikalar Diyarı'ndaki beyaz tavşanın girdiği delik olsa da Narnia Günlükleri'nde de tıpkı benim hayalimdeki gibi bir dolaptan geçilir.Örnekler çoğaltılabilir:Matrix, Pan'ın Labirenti, Lost dizisi ve çok sevdiğim bir şarkı Jefferson Airplane'nin White Rabbit'i... Hepsinde de farklı fantastik bir dünyaya geçiş vardır.
İçinde bulunulan hayatın sıkıcılığından kurtuluş için oluşturulan anlatılara; romanslar, masallar, mitler, destanlar ve hatta Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik kitap serileri bile verilebilir.Farklı alanlarda olsa da Servet-i Fünun şairlerinin Yeni Zelanda'ya gitme planları,Tevfik Fikret'in Aşiyan'ına çekilmesi gibi insanın olduğu her yerde kaçış fikri vardır.
Çünkü sığ düşünceleri olan,basit çıkarlar,hırslar ve kötülükler peşinde koşan insanların içinde anaforda boğuluyor gibiyiz. Kurtaracak bir ele ihtiyaç duysak da çoğunlukla ne kadar derinden acı çektiğimiz değer verdiğimiz insanlar tarafından bilinmez.Onlar bizi Harikalar Diyarı'na yol aldık sanırlar oysaki odamızda böcek oluşumuza alışmaya çalışıyoruzdur.