Kısaca “Ubuntu”

 

 

Afrika’da çalışan bir antropolog bir gün çocukları etrafına toplar ve onları bir oyuna davet edip şöyle der;

“Karşıdaki ağacın altına bir sepet meyve koydum, koşup ağaca ilk varan bu meyveleri yemeye hak kazanacak."

Bütün çocuklar yan yana dizilir ve işaret verildikten sonra el ele tutuşup ağaca doğru koşmaya başlar ve aynı anda varıp ödülü hep birlikte yer.

Bunu gören antropolog neden böyle bir şey yaptıklarını sorar.

Cevap ise şudur;

 "Biz 'Ubuntu' yaptık eğer tek bir kişi kazansaydı diğerleri kaybetmiş olacaktı ve diğerlerinin kaybettiği bir ortamda ödülün de anlamı yoktur."

 

Felsefeyi oluşturan öz de aslında buradan geliyor.

Ben, biz olduğumuz zaman benim." ve “Biz olabildiğimiz sürece yaşamlarımız anlamlı.”

Ubuntu kelimesinin tam karşılığını bulamamakla birlikte, araştırmalarım ve okuduklarımdan kendi çıkardığım anlamım, birlik, beraberlik, nezaket, hoşgörülü olmak, insanlık gibi kavramların hepsini içeriyor. Sözcük Güney Afrika'daki Bantu dilleri'nden gelmektedir. Ubuntu klasik bir Afrika anlayışı olarak görülmektedir.

Bu felsefe herkesin bir diğerinin huzur, iyilik ve refahını koruması ve herkesin eşit haklara sahip olması gerekliliğine inanmasıdır.

Artık günümüz insanı hep telaşlı koşturmalar içindeyken daha çok kendi ihtiyaçları için, bireysel bir odakla dünyaya bakıyor ve bu yüzden de kendi yalnızlıklarında yaşıyor. Bu bireyselliğin içinde ise biz olabilmeyi ıskalıyor ve daha çok ben diyor. Oysa “elbette önce ben” ama “hep ben değil” diyebilse…

Yaşamı bir yapboz gibi düşünürsek; her birimiz diğerinden farklı ve eşsizken, aynı zamanda da birbirini tamamlayan yapbozun birer parçalarıdır ve yapboz böyle anlamlıdır. Bir parçası diğerine benzemez ve biri kaybolduğunda o yapbozun artık çok da anlamı yoktur, değerini kaybedecektir, yerini başka bir parça da dolduramaz, eksik kalır. Kaybolan o parça da tek başına mutsuz, anlamsız olur, tamamlayamadığı bütününü arar, bir gruba, bir aileye, bir topluluğa ait olmak ister. Bu yapboz sadece insanlardan da ibaret değildir, her bir parçasında doğa, hayvanlar, çiçekler tüm canlılar vardır elbette. Bütünlük halinde, birbirini tamamlayarak yaşanan hayatlar birbirini zenginleştirebilir, anlam bulabilir ve anlam katabilir.

Küçük yaşlardan beri, hep diğerinden daha iyi olmamız gerektiği ile ya da sürekli başkalarıyla kıyaslandığımız bir dünyada aldığımız koşullandırmalarla, birini diğerinden ötekileştirmeyi öğrendik.  Bu da bireyselleşmeye doğru giden bir dünyayı, yalnızlıklarımızın temelini oluşturdu ve herkesin kendi eşsizliğini yönetememe kibrine, üstünlük hırsına düşmesine sebebiyet verdi belki de…

Sürekli rekabetin iyi bir şey olduğunu, hatta kavramı yumuşatmak için tatlı rekabet iyidir dendiğini duyarız çevremizde. Oysa hangi ortamda olursak olalım, rekabet kıyaslamayı ve birini diğerinden daha iyi ya da daha kötü diye yaftalamayı getiren ve yetersiz ya da bazen kibirli hissettirebilen bir kavramdır bana göre.

Sahipliklerimizde “Daha” beklentileri bitmediği sürece; daha başarılı, daha mutlu, daha çok, bizleri birbirimizden iyice uzaklaştırır, kıyaslamayı rekabeti arttırır, sahipliklere iyice bağımlı kılar.

Herkes farklı yetkinlikleri ile birbirini tamamlamalıdır ama bunun özünde de güven olmalıdır. Yani iş birliklerimizi, ilişkilerimizi birimiz hepimiz için diye düşünerek, kendi biricikliğimizi yaşama sunarken, bunu diğerlerinin hayatını tamamlamak için olduğu bilinci ile rekabetle kimseyi de ayrıştırmadan, iyi kötü, başarılı, başarısız demeden, güvenle desteklersek birlikte güçlenebiliriz. Esas görevimiz, kimseyle kıyaslanmadan, her daim kendi benliğimizin daha üst versiyonunu keşfederek, kendini gerçekleştirmek olmalıdır.

Birbirimizden üstün olmadığımızı, farklılıklarımızın güzel bir bütünü var ettiğini fark etmeliyiz. Samimi bir öz’le kendimizi var edebilirsek, başkalarının başarısı ya da iyiliği bizim yaşamlarımız için bir tehdit oluşturmaz, aslında yaşadığımız toplumun refahına katkı sağladığında BEN’i de büyütür.

Desmond Tutu, Ubuntu felsefesini şu şekilde açıklar:

“Ubuntu'ya inanan bir insan diğerlerine açıktır,

diğerlerine olumludur, diğerleri iyi ve yetenekli olduğunda tehdit altında hissetmez,

onun daha büyük bir bütünün parçası olduğunu bilmekten gelen bir özgüveni vardır ve

diğerleri aşağılandığında, küçük düştüğünde, kendisi de aynı şekilde hisseder."

 

İhtiyacımız olan biraz şiddetsiz, biraz sakin ve yalın, özenli, anlayışlı bir yaşam ortamı. Bunu inşa etmek de yine bilinçli insanın iradesinde, gücünde. Bir şekilde kibrimizle, haklılık telaşlarımızla aramıza koyduğumuz mesafeleri şefkatle kaldırarak, yaratılan bu mükemmel dünyayı ortak menfaatler için, bir’i biz yapmaya adayarak kurtarabilecek insanın işi. Hepimizin bir aidiyet ihtiyacı var, tek başına yaşaması mümkün varlıklar değiliz. Enerjilerimizi birleştirdiğimizde neleri mümkün kılabileceğimizi fark etmeliyiz.

Dünya tek başına senin sevginle kurtulacak! Herkes dünyayı kurtaracak tek kişi olduğunu düşünürse ve bahanelerine sığınmadan, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğinde, attığı her adımda doğanın, bütünün hayrını düşünürse, yaşanacak dünyayı da tek başına inşa etmeye katkı saylayan olacak.

Bunun kaynağında yatan ise; hepimizin bütünün bir parçası olduğumuzu kabul etmek ve birbirimizi mümkünse kendi doğrularımızla yargılamadan, koşulsuzca, sadece var olduğu için sevmeyi esirgememesiyle mümkün.

Konuştuğumuz dilden, inandığımız dinden, tenimizin renginden, yaşamdaki yönelimlerimizden, yaptığımız seçimlerden bağımsız derimizin altında olan şey tamamen aynı. İnsan olma değerimizin de aynı olduğunu anlamak için direnmeyelim artık. Çünkü insan, yaşamında diğerlerine karşı duruşu ile insan olabilir. Ben olabilmek için diğerlerine ihtiyaç duyar.

 

Hayatını ırkçılık, yoksulluk ve eşitsizliğe karşı duruş sergileyen olmaya adayan

‘Nelson Mandela’ da yaşam felsefesini “UBUNTU” olarak ifade etmiş.

 

Zaman ilerledikçe, özenin, nezaketin, anlayışın, paylaşmanın ne kadar büyük bir ihtiyaç ve önem arz ettiğini, dünyada her şeye sahip olsan bile bunu sevdiklerinle paylaşmadıkça tadının olmadığını anlıyorum. Tam da bu sebeple lütfen sevgiyi paylaşan, iyiliği ve imeceyi bulaştıranlardan ve çoğaltanlardan olalım! Çünkü her birimiz bu dünyaya en iyi koşullarda gelmiyoruz. Bu yüzden insan sadece kendi için değil toplumun refahı ve huzuru ile de hizada olmalıdır.

 

Yine Mandela derki;

Ubuntu insanların kendilerinin bizzat zenginleşmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Burada asıl mesele şudur:

Etrafındaki topluluğun daha iyi konuma gelmesi için de aynı şeyi yapıyor musun?

 

Sağlıcakla

Aynur Görmüş

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...