Doğduğumuz gün annemizle aramızdaki göbek bağının koparılmasından sonra hep birileriyle bağ kurmaya ve aidiyet hissetmeye ihtiyaç duyuyoruz. Oysa en çok da kendimizle aramızdaki bağın kopukluğunu fark etmiyoruz bile.
Yaşamda kurulması gereken en güçlü bağımızın kendimizle olması o kadar önem arzediyor ki; kendi özüyle güçlü bir ilişkisi olanın dışarıya olan bağımlılığı da azalıyor, sevgi alan olabilmeye dair yaptığı fedakarlıkları da.
Kendinle kurduğun ilişkinin gücü, başkalarıyla kurulan bağın derecesini de etkiliyor. Yani kendine olan sevginin ve saygının büyüklüğü çevrene ve ilişkilerine de sirayet ediyor. Kendini sevmeyi bilmeyen, başkaları tarafından da sevilmeye layık hissetmiyor kendini ve sürekli olarak kendisine değersizliğini yaşatacak ilişkileri bulup bununla sürdürüyor hayatını. Sonuç da genelde hüsran oluyor.
Aslında tüm canlılarla olan ilişkimizdeki tüm eylemlerimiz her an her dakika bağ kurmak, takdir edilmek, iyi görünmek, sevilmek üzerine kurulu. Çok Temel bir ihtiyaç bu. Bunu hangi yöntemlerle yapıyor, her nasıl davranıyorsak da bu ailelerimizden öğrendiğimiz sevme biçimiyle direkt ilişkili. Bazen bu zarar verici, sağlıksız, bağımlı bir sevme biçimi olabiliyor, bazen de sağlıkla inşa edilmiş, güçlü ve büyük şefkat dolu davranışlarla...
Kendimizi sevebilmemiz öncelikle bize acı veren, ağır gelen tüm deneyimlerin oluşturduğu duyguları kabul edip, şefkatle onları kucakladığımız zaman mümkün olabiliyor. Çünkü kendimize olan sevgisizliğimiz stress hormonumuzu (adrenalin ve kortizol) yükseltirken en büyük şifa olan sevgi sayesinde oksitosin hormonu yükseliyor ve güven duygumuzu arttırıyor, yaşama sıkı sıkıya bağlanan oluyoruz. Sağlıklı sevebildiğimizde tüm bedenimizdeki enerji ve kimya da değişiyor, canlılığımız artıyor, aldığımız nefesin bile kalitesi değişiyor. Yaşamı layığıyla, tutkuyla yaşayabiliyoruz.
Birini sağlıklı sevebilmek için onu iyi tanımak, bilmek, ona dair güven inşa etmekle mümkündür. Kendini sevmenin temeli de işte gerçekte özünü bilmekten geçer. Bunu fark etmek için yaşama verdiğin tepkileri, yatkın olduğun düşünce biçimini sorgulamak, gözlemlemek gerekir. Sürekli kendini hırpalamadan, acımasızca eleştirmeden, seçimlerinin sebeplerini anlamaya çalışarak ve sonucuna şefkatle yaklaşarak ancak mümkün olabilir.
Birini tanımanın en iyi yolu da ona yeterince emek vermek ve zaman geçirmekle mümkün olur. Çevremizde bir çok şeye ayırdığımız zaman kadar kendimize de zaman ayırsak, odağımızı biraz dış dünyadan çekip, içimizi anlamaya yöneltsek, başkalarına ahkam kestiğimiz şeyleri önce kendi yaşamlarımızda deneyimlesek, kendimizle tek başına kalmayı yalnızlık saymasak ve kendi yolumuzu, yolculuğumuzu keşfederek, bizi rahatsız eden, yaşamla hizamızı bozan her şeyden arınmanın yollarını arasak, zihnimizden biraz özgür olabilecek sorulara cevap bulabilsek neler mümkün olacak?!
düşünmeye var mısın?
Çünkü aslında her sabah yeni bir başlangıç yapma şansımız varken, daha çok alışkanlıklarımız gereği iç hesaplaşmalarımızı hep yılları devirirken yapar buluyoruz kendimizi ve sorgulama ihtiyacı yeni yılda daha bir fark ettiriyor kendini sanki.
Bu alışkanlıklarla da çoğunlukla hepimiz yaptığı; yılın bu zamanlarında geriye dönüp neleri başardığımıza, neleri yarım bıraktığımıza, yeni hedeflerimize, gelecek yıldan beklentilerimize dair niyetler ekmek oluyor. Bu döngü her sene heyecanla böyle tekrar ediyor ama genelde de plan aşamasında, düşüncede kalıyor, eyleme geçirebilenler düş’üne yaklaşıyor.
Artık bu döngüyü değiştirelim; sadece yılın ilk günleri değil de daha çok ve daha sık kendimizin halini hatrını soralım, hergün kendimizi, duygularımızı keşfetmeye emek verelim, her sabah bugünü güzel geçirmeye dair kendimize verdiğimiz sözlerle uyanalım ve eskiye takılı kalmadan bugünü onurlandırarak yaşayalım, gelecek güzel günlerimize inançla ve umutla bakalım. Umut ettiğimiz, düşlediğimiz o güzel günlere ulaşmak bizim bugünde, şimdide gerçekleştirdiğimiz eylemlerimizle mümkün olabilecek çünkü.
Bize kılavuzluk etsin diye şunları soralım kendimize;
Kendim de dahil bu sene bir çoğumuzdan en çok zaman yetersizliği ile ilgili sıkışmışlık duygusu yaşandığını duyuyorum. Sistemin bize sürekli dayattığı ‘daha iyisini yapmalısın’ çabasına düşmemiz, dışardan gelen taleplere yetişme telaşılarımız, -meli- malı’lar, ayıp olurlar, hepsi baskı yaratıyor zihnimizde. Sonrasında ise tek başına bedeni ne kadar esnetirsen esnet, ne kadar dinlenirsen dinlen, zihnin yorgunluğu asla geçmiyor. Asıl esnemesi, yüklerden, zorunluluklardan arındırılması gereken, en çok dinginliğe ihtiyaç duyan yer orası. Çünkü yorgunum diyen de zihin. Orası şimdinin dinginliğinin tadına varabilirse, hiç bir bedensel yorgunluk hissedilmiyor.
Bunun için de arada ‘bırakmak’ gerekiyor.
Kendi deneyimimde de gördüm ki kendinle tek başına kalabilmeye dair dışarıya sınırlar çizebildiğinde, bunun kimseyi reddetmek olmadığına ve bunu önce kendin hak ettiğine inanabildiğinde bu sıkışmışlık duygusu biraz azalıyor. Geriye öncelikler listen ve elindeki kaynaklarla o listede neleri yapacağına karar vermen kalıyor. Gün 24 saat ve yapabileceklerinin limiti kendi potansiyeline göre az çok belli ama planlı bir şekilde, önceliklerini bilerek yaşarsan bu 24 saat bir an da bereketle tamamlanmış aktivitelerle dolabiliyor.
Ayrıca sürekli etrafına yapamayacaklarına dair açıklama, savunma yapmak zorunda değilsin. Buna seni zorunlu kılan ilişkilerin de bir faydası yok hayatında; bu hem yapabildiklerine haksızlık etmek hem de kendini yetersiz hissettiren bir duyguyu yaratmana bir sebep demek.
Evet hepimizin yetişmesi gereken bir sürü sorumlulukları, zaman ayırması gereken bir sürü sevdiği eşi dostu var. Ve aynı zamanda da senden benden de bir tane var. Tüm gün bu sorumlulukları yerine getirmeye kaynak ayırmanın dışında kalan zamanda da kendine nefes alma molaları yaratmazsan, herkese, onların istediği zamanı ayırma telaşına düşsen de yetmeyecek, yine memnun edemeyeceksin. Üstelik sadece dışardakileri değil, kendini de!
Akşam yatağa yattığında belki de ihtiyacın olan o dinlenme anını kendinden çaldığında zaten gün bitmiş olacak ve sen dinlenebilmek için günleri devirmeye niyet edip; hele bir hafta sonu gelsin, bir tatil gelsin, bir boş vaktim olsa keşke derken bulacaksın kendini, göreceksin. Ama sen yaratmadığın sürece o boş vakit gelmeyecek.
Kendinle kaldığın zamanlarda dingin bir zihne ulaştığında hem sevdiklerine de daha kaliteli zamanlar ayırabilir olacağını da unutma. Hiçbir şey yapmamak çoğumuza zamanı boşa tüketmek gibi gelebiliyor biliyorum; verimsizce zamanı heba ediyor gibi düşünerek bir şeyler üretmek zorunda hissediyor insan hep, hatta yapacak onca iş varken bu molalar vakit kaybı gibi gelebiliyor insana.
Bu bencil’lik değildir, sınırları çizilmiş, istemediği şeyleri istemediği zaman yapmayan, gerektiğinde hayır diyebilen bir insan davranışıdır. Sorumluluklarımız elbette olacak, önceliklendirmelerimizle de yaşamı planlayacağız ki zamanımızın yöneticisi biz olabilelim. Ama sürekli bir kontrol çabasına düşmek, akıştaki en ufak değişiklikte dengemizin alt üst olması da ritmimizin bozulmasına da yol açıyor. Akışa da biraz güvenmeli ve teslim olmalıyız, her şey bizim planladığımız gibi ve o zamanda olamayabiliri kabule geçmek de kendine özen göstermek, yaşamdaki telaşı azaltmaktır. Çünkü ritim illa istediğimiz gibi olmadığında, hayat da bir dengede devam edemiyor, tüketiyor insanı, keyif aldığın anlar bile sürekli kontrol çabasından dolayı bir süre sonra keyifsiz hale gelebiliyor.
Biz dingin bir zihin ve huzurlu bir hayat için ihtiyacımız olan sevgiyi önce kendimize verelim; küçük molalar, bir kaç hobi, arkadaşlarla keyifli zamanlara eşlik edecek bir fincan kahve gibi… Keyfin de boş zamanın da üretimin de seni dinlendirecek olan her şeyin anlamı sadece sen de!
Bu yıl sevdiğin şeyleri yapmaktan geri durmayacağın bir yıl olsun.
Kendin ve sevdiklerin için, tatmin olacağın bir hayata dair elinden geleni yapabilmek için tutku, cesaret, kaynak, özgürlük, sevdiklerinin desteği ve yaşamla uyum dile. Daha daha fazlasını yapmaya odaklanıp kendini bir yerlerde dağılmış, tükenmiş, duygusal olarak sıkışmış olarak bulmayacağın bir yıl olsun.
Bize dayatılan her ne yapıyorsak; hep daha fazlasını yapma, daha fazla herkesi düşünme, daha fazla başarı elde etme yanılsamalarından uzaklaştığımız zamanlara… Bütün bunlara da yapabilirim diyebilecek bakış açında esneklik, adım atıp harekete geçmeye dair motivasyon, cesaretli bir duruş ve enerjini de yükseltecek dostlar dileyelim.
Kendinle olan bağını güçlendirmek için istediğin o yaşamı düş’le!
Şimdi kapana kısılmak için cevap ver;
Sağlıcakla
Aynur Görmüş