Söz Ver Kendine

 

 

Kiraz mevsimi geldi kapıya dayandı…

Mayısın en sevdiğim ay olduğunu bilmem söylemiş miydim?

Mayıs ayını sonundan yakalayarak dünyaya gözlerimi açmışım. İstanbul için deniz, vapur ve günbatımı birini ayak seslerinden tanımak gibidir. Mayıs ayı da benim için öyle, iyimserliğin, çoğalmanın, üretkenliğin ilmek ilmek örüldüğü bir zaman sarmalı. Mayıs dedin mi, tezgâhlarda kirazları görmeye başladığında o ayak sesleri en güzel haliyle yaklaşıyor demektir. Artık daha geç iner akşamlar, daha güzel eser rüzgâr, Boğaz’ın iki yakasına vardığında erguvanların göz alıcı renkleriyle daha da güzelleşir ağaçlar.

Ben de hayatımı ilmek ilmek dokurken ertelediklerime odaklanmak için güzel bir zaman olduğuna inandım, yeniden başlamak, yine demek için iyi bir zaman. İnancın ve çabanın gücüne inandığım kadar kelimelerin gücüne de inandığımdan olsa gerek yüksek sesle hatırlattım kendime: “Ertelediklerime odaklanmak için ne güzel bir zaman.”

Hızlı ve sığ bir dünyanın birbirine benzer günlerinde eminim hepimiz yetişemediğimiz işlere, kaçıngan davrandığımız konulara, bitirilmesi gereken acil değil ama önemli sorunlara çok işe yarar bir çözüm buluruz. Ertelemek… O yarınların hiç gelmeyeceğini bile bile ağzımızdan dökülüverir, yarın yaparım, sonra giderim, yarın başlarım, sonra bitiririm. Ertelemenin tembellik olmadığını, altında yatan psikolojiyi keşfettiğimizde çok şaşırtıcı sonuçlara ulaşabileceğimizi söyleyebilirim. Kendim de zaman zaman “kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi” misali bu döngünün içinde dönüp durduğumdan nedenini öğrenme isteğiyle biraz araştırdım.

Erteleme Hastalığı veya diğer bir adıyla "Procrastination" yapmamız ya da bitirmemiz gereken bir işi yapmamak ya da o sorumluluğu almamak için bir ya da birkaç kez ötelememiz; zamanla bu yükün ağırlığı altında ezilerek problem haline getirmemizdir. Erteleme davranışı da bu hastalığın bir semptomu. Ufak ufak içine girdiğimiz bu sarmal her tür bağımlılık gibi önce hayatımızı kolaylaştırıyor, bize alan yaratıyor ve suçluluk duygumuzu azaltıyor. Fakat zaman içinde o yapılacaklar listesine yeni maddeler eklendikçe bizim de yarınlarımız ipotek altına alınıyor. Öyle bir zaman geliyor ki artık ne bugün yaptığımız işe odaklanabiliyoruz, ne yapılacakları kontrol edebiliyoruz ne de kalbimizdeki ağırlığı yok edebiliyoruz. Böylece beraberinde verdiğimiz sözleri tutamıyor, sürekli bahaneler üretiyor, öz saygımızı yitirerek kaygıya kapılıyor, son dakika baskısıyla yüzeysel çalışıyoruz. Ertelenenlere sıra hiç gelmediği gibi yapamadığımız işler birikiyor, gerginlik, öfke ve mutsuzluk yaşamaya başlıyoruz, hayat gerçek anlamda bir kargaşa halini alıyor.

Elbette ki birçok psikolojik hastalıkta olduğu gibi bu başlıkta da çocuklukta yerleşen temellere dikkat çekmek gerekir. Belki çok otoriter, aşırı kuralcı, mükemmeliyetçi ebeveynlerimiz bizden beklentilerini yüksek tutmuşlardı, sürekli takdir ve değer görmek için çaba gösterdik, belki koşullu ve şartlı sevildik, kendimizi sürekli ailemize ispat etmek zorunda hissettik, böylece günümüze geldiğimizde bu yük erteleme balonuyla patladı. Bir başka örneği de günümüz koşullarından verecek olursam tabii ki karşımıza sosyal medya bağımlılığı çıkıyor. Masum bir kafa dağıtma eylemi ile elimize aldığımız telefon bir de bakmışız ki saatlerimizi alarak o kitabı okumamızı, o yemeği yapmamızı, o makaleyi hazırlamamızı, o spora gitmemizi engellemiş ya da sevdiklerimize ayıracağımız zamanı bizden çalıvermiş.

Kötü haber erteleme hastalığının tam da merkezindeyiz ve evet iyi haber yalnız değiliz.

Ortak insanlık hali farkındalığıyla bu maalesef ki her yaştan, cinsiyetten, eğitimden, mizaçtan kişiyi etkisi altına alıyor. Peki, bunun böyle sürmesi mi gerekiyor? Böyle devam etmesi sizi rahatsız etmiyorsa tabii ki diyecek bir şey yok; ancak bize ne yaptığını fark ettiğimiz noktada şu dolu dolu yaşanacak hayatta neleri kaçırdığımızı biraz düşündüğümüzde eminim ki bir mayıs yenilenmesine hepimizin ihtiyacı var.

İsterdim ki her şey Tatlı Cadı dizisinin sevimli Samantha’sının yaptığı gibi burnumuzu oynatarak çözüme kavuşsun. Biz de uçan süpürgemizle sorunsuz bir dünyada seyahat edelim. Tabii ki bu sadece güzel bir hayal. Kendi dinamiklerimize uygun çözümleri keşfetmek daha akla yatkın geliyor. Erteleme davranışlarımızı fark etmek ve bu konuda bilinçlenmekle başlayabiliriz işe. Hemen ardından “ertelemeden” yapmamız gereken şey, dijital dünyada molalar yaratmaktır. Akşamları bir saat, ya da günde toplam bir saatten fazla ilgilenmemek gibi kararlar almak, yapılacakları zaman ve önem sırasına göre planlamak, disiplinli olmak iyi gelebilir.  Örneğin ben yazarak disipline ederim kendimi. Maddeler ve konular halinde yazar liste yaparım, muhakkak dönemsel “yapılacaklar listemi” kendime hatırlatırım. Görünür bir yerde tutmak emin olun sürekli yüzleşmek sizi harekete geçirecektir.

Gözünüzde büyüyen işleri bölümlere ayırabilir ve ayıracağınız özel zamanda tüm dikkatinizi vereceğinize dair kendinizi yüreklendirebilirsiniz. Bununla birlikte hayatınıza, çalışma masanıza, evinize, işyerinize ufak dokunuşlar yaparak hevesinizi arttırabilir, örneğin müzik, güzel bir kahve, renkli kalemler, kokulu bir mumla keyifli bir ortam yaratabilirsiniz. Çevrenizde yüksek sesle bu konudan bahsederseniz işaretlemiş, altını çizmiş, sorumluluğunuzu ilan etmiş olursunuz. Minik bir adımla başlayabilir, her başarıda kendinizi takdir ederek, ödüllendirerek bir sonrası için cesaret kazanabilirsiniz. Sizi harekete geçirecek fikirlerle, kişilerle planlama yapabilir ya da profesyonel destek alabilirsiniz. En çok sevdiğiniz işlerden başlayarak bir sevilen, bir mecbur hissedilen sıralaması yapar işlerinizi daha hızlı hafifletebilirsiniz.

Kendinize öz şefkatinizle yaklaşmayı atlamadan neler başarabildiğinizi görmek, o dağ gibi işlerin yavaş yavaş eridiğine tanık olmak inanıyorum ki çabanıza, emeğinize değdiğini deneyimlemek; tekrar tekrar bu yöntemle yola çıkmak bir zaman sonra sizin alıştığınız bir davranış kalıbı olarak yerini bulacaktır. Biliyorum ki özenle, öz disiplinle, kararlılıkla başlanan her yol, atılan o ilk adım beraberinde başarıyı getiriyor. Başka türlü olması olanaksız. O hiç gelmeyeceğini sandığınız pazartesileri beklemeyi bıraktığınızda artık günlerin bir önemi kalmayacak.

Bende bu ivmeyi yaratan çok sevdiğim Mayıs ayı olurken belki sizde bir beden ufak elbisenizi giyebilmek, bir başkasında kütüphanesini elden geçirip yeni kitaplar alma hayali tetikleyici olur.

Yaşam, içindeki zenginliği ve evren, barındırdığı bolluğu harika sonuçlarla hepimize taşısın.

Söz verin kendinize; “Her şey iyi ve yeterli olsun.”

 

Ayşegül Ekşioğlu

Image

Arzu KOLOĞLU

1978 yılında Niğde’de memur bir aile...

Image

Aynur GÖRMÜŞ

“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...

Image

Aynur KULAK

2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...

Image

Ayşegül EKŞİOĞLU

İstanbul’da doğdum, Pertevn...

Image

Burak KETENCİ

1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...

Image

Gülhan MERİÇ

1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...

Image

Hasan Ünal TEKAĞAÇ

1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....

Image

İbrahim KORKMAZ

1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...

Image

İlkay AKIN

Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...

Image

Psk. İlkim ÖZ

İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...

Image

Mehmet DEĞİRMENCİ

1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...

Image

Orçun OĞLAKCIOĞLU

Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...

Image

Özlem KALKAN ERENUS

1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...