Tıpkı kalbi, zihni, hayata baktığı penceresinin aydınlıkları gibi, yeni istirahatkârının da ışıklı ve aydınlık olmasını gönülden dilediğim büyük bir sanatçıyı, bir ustayı, bir aydını kaybetmenin bende ve toplumda yarattığı derin boşluk sanırım uzun süre hissedilecek ve yası da tutulacak eminim. Onurlu bir yaşam sürebilmenin örnek duruşuyla, varlığıyla; ülkemizi, sanatı, edebiyatı onurlandıran, hem yaşam sahnesinde hem de tiyatro sahnesinde her daim devleşen bu ustanın eksikliği ile tiyatro sahneleri şimdi büyük yasta, artık Nazım da dilsiz, sessiz kaldı bir anda.
Bazen insan, bazı insanlar keşke hiç veda etmese bu dünyaya diye düşünmekten kendini alı koyamıyor ve yaşadığı topluma ürettikleriyle her zaman ilham veren, faydalı bir insan oluyor ya hani; işte öyle biriydi o. Tam da bunu düşündüğüm anda bir röportaj çıkıveriyor karşıma; Zeynep Miraç'ın Genco Erkal’ın hakkındaki yazısı ve oradan bir alıntıda söylediğinden çok etkilendim;
“Herkesin bırakın görünür olmayı, kendini başkalarının gözüne soktuğu bir çağda, ömrünü bildiği yoldan ayrılmadan tamamladı Genco Erkal.” Sahneden indikten sonra neredeyse görünmez olmayı yeğlerdi” diyor.
Sormuştum,
'Neden?' diye...
Şöyle cevaplamıştı:
'Bir varmış, Bir yokmuş olmak istiyorum.’
Bir yandan hayatın geçiciliğine vurgu yaparak, varlığına çok büyük anlamlar yüklemekten kaçınıyor, diğer yandan da hiç gitmeyecekmiş gibi, bu dünya için, sanat için, ülke için var olduğu sürece azimle, disiplinle, çalıştığı, yaptığı işe duyduğu aşkla, özenle inandığı değerleri savunmanın önemini gösteriyordu bizlere sanki. Yolcuğu boyunca insanlık, ülke ve doğa için birey olarak tek başına da yapılabilecekleri nasıl da ortaya koyuyordu tutkuyla, vazgeçmeden, son nefesine kadar hatta. Ne hastalık durdurabildi onu ne düşüncelerinin yargılanması. Bir nevi insanın ardında bırakacaklarının illa somut şeyler olması gerekmediğini, sanatıyla, düşünce biçimiyle soyut mirasın da önemini vurguladı o her zaman.
Bir yandan da varlığımızın, vitrinlerimizin, statülerin, görünür olmanın çok da önemli bir değer olmadığını, sadece yaptığın isle de amacına ulaşıp yaşama derin izler bırakabileceğinin mümkünlüğünü, hizmete geldiğin alanı bulduğunda topluma sağlayacağın bireysel katkının da kanıtı bir hayatı onurlandırabilmenin ete kemiğe bürünmüş hali olarak da tamamladı bu yaşamı.
Genco Erkal'ın sanatı, mütavazılığı, bana göre omurgalı yaşamı ve ilham veren öğretici gücü, bu geçicilik ve tüketim dünyası içinde zarafetli bir kalıcılıkla iz bırakmanın nasıl mümkün olabileceğini gösteriyor. O, kültürümüze ve sanata, hem sahnede hem de sahnenin dışında yaptığı tüm çalışmalarıyla gelecekte daima hatırlanacak ve hep takdirle anılacak bir ismi olarak adını kocaman harflerle yazdırdı. Kendi varlığının değerini ne kadar bildi ya da biz ne kadar ona hissettirebildik veya kendisi bunu ne kadar önemsedi, bence muamma! Büyük mütavazılığı da burda ortaya çıktı işte. Bence çok da önemsemedi önemli biri olmayı, daha çok değer yaratan olmayı dert etti ve bunu çok otantik bir şekilde yaptı. Yüreğinden, aşık olduğu işi içinden geldiği gibi hayata geçirdi, çok çalıştı, durmadı, bizlere de yaşattı bu aşkını, doğal yoldan gelen takdiri bile onu şımartamadı hiç. O sadece inandığının peşinden gitti, ta ki son nefesine kadar hem de. İşte anlamlı bir yaşam budur bence.
Bir gün elbet ustanın da dediği gibi bu geçici hayatta hepimiz ‘bir varmış bir yokmuş’ olacağız. Bu yüzden belki de dünyadaki en büyük amacımız, yaşadığımız sürece attığımız her adımda her zaman önce kendimizle gurur duymak ve geriye iyi niyetle yapılmış izler bırakacak şekilde kendini gerçekleştirerek var olmak ve sonra fiziken veda zamanı geldiğinde bile yapabildiklerimizle tamam olabilmek, yolculuğu devam edenlere de bıraktığımız bu izlerle hizmetimize devam edebilmek, başka yaşamlara katkı sağlamak ve ruhen yaşamayı sürdürebilmek olmalı diye düşünüyorum hep.
Bir başı ve bir sonu olan ama içeriğini bizim seçimlerimizle doldurarak deneyimleyeceğimiz bir hayatta kim olmayı seçiyor ve yaşadığımız sürece hangi alanda kendimizi gerçekleştirmek istiyorsak o alanda çalışmak, inandığımız değerleri savunarak özgürleşmek yerine bir çoğumuz neden bu kadar dert ediyoruz başkaları tarafından onaylanmayı, alkışlanmayı, beğenilmeyi, çoğunluk olmayı, kabul görmek uğruna dayatılan hayatı yaşamayı?!
Aslında maddesel varlığa sahip ve sadece görünür olmak üzerine değil de değerli olmak üzerine emek vermenin önemini kavrayabileceğimiz bir hayat yaşamak için usta’dan ilham büyük almak gerek.
Genco Erkal, yarım asrı aşkın süredir tiyatro sahnelerinde yer alan ve Türk tiyatrosunun en önemli figürlerinden biriydi. Onun sanata olan tutkusu ve kararlılığı, sahnede canlandırdığı karakterlere yansıdığı gibi, hayatının her alanında da kendini gösterdi. O’nun tiyatroya olan bağlılığı ve bu alanda bıraktığı izler, sadece sahnede değil, toplumun çeşitli kesimlerinde de derin etkiler yarattı. O, yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda sosyal adaletin ve özgürlüğün savunucusu, en büyük direnişçisi olarak da sanat tarihine adını yazdıracak biri oldu. Tiyatrosunu bir araç olarak kullanarak, toplumsal sorunları ve insan haklarıyla ilgili görüşünü sahneye taşıdı ve bu yolla toplumun bilinçlenmesine katkıda bulundu. Genco Erkal'ın hayatı ve sanatı, bizlere hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli dersler sunuyor. Onun yaşamını merak edip incelemek, sanatın ve sanatçının toplumun dönüşümü üzerindeki etkisini daha iyi anlamamıza yardımcı elbette. Yeniden böyle bir sanat ustasının gelmesi de pek olası değil gibi.
İşte bu sebeple artık çok daha fazla düşünür dert eder oldum galiba veda eden değerlerimizi. Bu, ölümü sorgulamak yerinden değil de yeri doldurulamayacak bu değerlerden sonra kültürümüzü nasıl yaşatacağımızı düşünmek biraz. Elbette bir nesil yine de şanslıyız belki de, çok kıymetli sanatçılar ve edebiyatçılarla aynı dönemlerde yaşayabildik. Tarihimizi, Atatürk’ümüzü, Nazım’ı, Yaşar Kemal’i, büyük şairlerimizi onlarla dost olanlardan dinleyebildik. Hepsini kalbimizde yaşatıyoruz. Gönlümüzde fiziksel beden olarak kalan hem bilgisine ve onunla doğru orantılı olarak fikrine güvendiğimiz çok az değer kaldı artık. Dolayısı ile sahip olduğumuz bu değerli insanları sadece kalbimizde yaşatmak yetmeyecek, eserleriyle ruhlarını yaşatmak, onurlandırmak ve gelecek nesillere aktarmak da bizim sorumluluğumuz. Sadece anmanın da üzerinde, onların izinden giderek, onları anlatarak, dinleyerek, okutarak, yayıp büyüterek onların kültürel mirasını da yaşatabiliriz kanımca.
Ve Usta’ya saygıyla;
Herkese nasip olmaz böyle sevilmek, sayılmak, böyle büyükten uğurlanabilmek, bu kadar çok insanın kalbinde yaşamında onurlu insan nasıl olunura dair iz bırakabilmek ve en kıymetlisi de bunu çok otantik olarak yapmak; zorlamadan, çabalamadan, sadece olduğu gibi yaşayarak…Ama böylesine nasip demek de haksızlık, hadsizlik olur. bu güven sevgi durduk yere gelmez, büyük bir emek, sağlam bir irade, nezaketli, zarafet içinde şık ama mütavazı bir yaşam, içinde insana, ülkeye, Nazım’a, şiire, sanata, canlıya dair hep iyi niyet ve adanmışlık barındıran bir kalp ve büyük gayret gerekir.
Çok özlenecek bu ses bu duruş bu direniş, bu nezaket, ülkeyi aydınlığa çıkarmak adına kullanılan bu bireysel güç, bu onurlu yaşam. Aynı dönemde yaşamış olmak bile ne büyük onur bizler için, iyi ki bu ülkenin insanı yarım asırdan fazla bir süre defalarca izleme şerefine nail oldu, aynı düşünceyi, aynı direnişi kalben paylaşma şansını buldu
Çok büyük sevgiyle, saygıyla anısına
Bu dünyadan geldi geçti bir Genco Erkal, Işıkla…
Aynur Görmüş