Yaşadığımız hayatlar aslında tamamen içimizdekilerin yansımasıdır. Çünkü enerjimiz, inançlarımız, düşüncelerimiz her neyse, evrende bizim beş duyumuzla algılayacağımız somut bir gerçekliğe dönüşüyor.
Hepimiz sorguluyoruz yaşamın içinde her gün kim bilir kaç kere; hayatlarımıza, geleceğimize dair isteklerimiz, beklentilerimiz nasıl gerçek olacak diye, değil mi?
Kimimiz şanslıyız diyoruz kendimize,
Kimimiz yaşam bana adil davranmadı diyoruz.
Ne diyorsak, kendimizi nasıl tanımlıyorsak, başımıza gelecek olan da o aslında.
Kimimiz şanslıyız diyoruz kendimize,
Kimimiz yaşam bana adil davranmadı diyoruz.
Ne diyorsak, kendimizi nasıl tanımlıyorsak, başımıza gelecek olan da o.
Kendine her ne sıfatlar yüklüyorsan ona inanıyorsundur ve o olacaksın, bil ki kaçınılmaz olan bu. İçindeki inanç neyse ve ne kadar güçlüyse, gerçeğin de ona evriliyor.
Çünkü çekim yasası der ki;
‘Düşünceleriniz gerçekleşmek zorundadır.’
Düşünceler güçlüdür. Olumlu arzular ya da olumsuz olan kaygılar fark etmez, neye yoğunlaşıyorsak sistem hepsini aynı algılar. İyi kötü diye bir yorumu olmaz, bu yorum insan zihnine aittir; iyi ne kötü ne güzel-çirkin ne, doğru- yanlış ne, bunları insanın inançları ve koşullandırmaları belirler.
Günlük yaşantımızda hem kendimiz hem de başkaları için düşündüklerimizi, aslında kendi hayatlarımıza çekeriz. Evren, yaydığımız titreşimle, gönderdiğimiz enerji ile, dileğimizin önemli ya da önemsiz olduğuyla ilgilenmeksizin sadece aynı frekansta olan enerjiyi arar, bulur ve seninle karşılaştırır, düşlediğin, kalben odaklandığın şey de gerçeğin olur. Senin söylemlerini, niyetlerini gerçekleştirmek ve öyle olduğuna kanıt toplamak için sistem hiç boş durmaz, boşluk sevmez.
Örneğin; eğer hoşlanmadığın birtakım insanlardan, olaylardan, ortamlardan şikâyet ediyorsan veya onları yargılıyorsan bu durumları sürekli kendine çekersin. Çünkü odağın oradadır. Zihinde ne inanç varsa farkında olmaksızın bilinç altı ona odakla o şeyi bulur önüne getirir. Sonra ‘neden hep benim başıma geliyor’ dersin. Hep aynı durumlar ya da hep aynı insanlar neden beni buluyor dersin kendine, hatırla!
Ya da olaylara hep yapıcı ve olumlu gözlerle yaklaşıyor, olanı olduğu gibi kabul edip, her durum karşısında olumlu bakış açını koruyabiliyorsan, seni mutlu eden durumları da kendine çekersin. Düşünceler aslında seçimlerimiz olur bu durumda.
Beyin ya anda kalp, bilinçli seçimler de yapabilir ve tatminle yaşayabilir ya da zihne düşüp geçmiş pişmanlıkları ve gelecek kaygıları içinde bir yaşamı da seçebilir.
O zaman zihnindekileri gerçekleştirmek üzere seçim yapmak mı, yoksa gerçek düşlerini gerçekleştirmek için mi, sen karar ver!
Yaşam aslında kalbimizin, niyetimizin, düşlerimizin aynasıdır.
Yaşam iç sesimizin dışa yankılanmasıdır.
Belki sen farkında değilsindir ama niyetlerin otomatik zihinden gelir, o yüzden önce kendinle samimi bir ilişki kurmalısın. Neyi nasıl istediğine, ağzından çıkan sözlere, düşüncenin gücüne dikkat etmeyi denemelisin. Bunu da ancak farkındalıkla yapabilirsin, bu da bizim en kıymetli kaynaklarımızdan biridir, hayat kurtarır.
Elbette yıllarca olumsuzluk içeren duygularla, zorluklarla yaşamayı pratik etmiş birine bir günde hayata olumlu bakarak devam et demek biraz sancılı ve anlamsız olacaktır. Burada o kişinin zihinden gelecek ilk cevap ‘anlaşılmadığı’ olacaktır. Zihin hep kurbanlığını yaşatmak isteyecektir, çünkü en kolay olanı, bildiğin gibi yaşamaktır, bilinmezin belirsizliği daha ürkütücüdür. Ama aynı şekilde düşünerek, davranarak farklı duygular hissedemez ve hayatlarımızı değiştiremeyiz. Evrendeki sonsuz olasılıkları görüp kendi istediklerimizi deneyimlemeye niyet edersek, riske girerek, harekete geçerek, emek vererek, mücadele ederek ve kesinlikle pes etmeyerek ancak mümkün olabilir.
En önemlisi;
Albert Einstein’ın da söylediği gibi
“Aynı düşünce ile farklı sonuç elde edemezsin.”
İlk pratiğimiz geçmişteki inandığın düşünce şeklini değiştirmeye başlamakla olur. Her şeyin kökü ordadır keza. Bugüne kadar inandıklarınla mutlu ya da tatmin olmadığın sonuçlar aldıysan artık bir şeyleri farklı yapma zamanıdır.
Ama günlük hayatımızda konuşma dilimizi değiştirmek bile çekim yasasını en yüksek titreşimde hayrımıza kullanmamızı sağlar. Dilimizi de programlamak için bazı NLP yöntemleri uygulayabiliriz.
Örneğin;
“Hasta olmak istemiyorum” yerine
“Ben her daim çok sağlıklıyım” demek
“Bu işi başaramamaktan korkuyorum” yerine
“Ben ne istersem her daim başarabilme potansiyeline sahibim” demek
“Sıkıntıya düşmek istemiyorum” yerine
“Ben hep bolluk içinde yaşıyorum” demek gibi…
Bunun dışında her sabah uyandığımızda şükranla kalkmak ve enerjimizi, titreşimimizi yükseltecek ritüeller oluşturmak da bir başka çözüm olacaktır.
Kısacası sen yaşama kimi sunarsan, yaşamında kim olursan, yaşam da sana aynısını sunar.
Dünya sensin, bütünün parçasısın, sen neysen gördüğün bütün de o olacak.
Her birimiz bütünden birer parça olarak görevimizi sorumluluğumuzu layığı ile yerine getirirsek dünya daha güzel bir hayat olacak ve şikâyet ettiğimiz hayatları değil, seçtiğimiz hayatların sahibi olacağız.
Evren; düşündüğümüz ve ağzımızdan çıkan her şeyi duyar ve yorumlamadan doğru olarak kabul eder. Ne dediğimiz ve ne düşündüğümüz bu yüzden önemlidir… Bu yüzden ne dilediğine ne düşlediğine dikkat et, neye kızdığına, neye öfkelendiğine bir daha bak, aslında kızdığın her şey sensin, başına gelenler de senin zihnindeki inançlardan doğan yansımalar.
Senin iraden dışında gerçekleşen hiçbir şey yok.
Adil olmayan, kötü olan dünya değil, seni kızdıran, seni üzen, sevindiren de dünya ya da başka insanlar değil.
Sen böyle olduğun için dünya da böyle!
Zihnin nasıl görüyorsa dünyan da o olacak!
Yaşamda hiçbir şey tesadüf değildir, sen yaşamda neyi ortaya koyuyorsan, kendini kim olarak sunuyorsan evrene ve neyi düşlüyorsan sana aynı cevapla geri döner. Dünya senin zihninde nasıl görünüyorsa, gerçeğin sandığın da öyledir.
Yaşamak tesadüfen yapılacak bir şey değildir, sonsuz olasılıklar dünyasında, niyet, irade göstererek ve sorumluluk alarak ve sonucundaki bedeli ödemeye hazır olarak harekete geçilerek yapılacak bir SEÇİM’dir.
“İnsanoğlu; ağzından çıkan cümlelerin,
beyninde çıkan düşüncelerin
bütün evreni dolaşıp,
tekrar onlara geri döndüğünü bilse,
çok daha dikkatli olurdu.”
“Albert Einstein”
Sağlıcakla
Aynur Görmüş