Kraliyet, çelik ve bondi mavisinin birbirine karışarak can bulduğu bir denizin en duru yerinde, heybeti ve ihtişamıyla var olan bir ağaç o. Yüzyıllarca, dilden dile dolaşan bir efsanenin kahramanı. Bu efsaneye göre: Tomruk rengi kökleriyle yerin binlerce kilometre katını aştığı söylenen bu ağacın dallarında çıkan rengarenk yaprakları görenlerin dilekleri gerçek olurmuş. Bunu yalnızca bir mevsimin eşit parçalara bölünmüş saatinde, ona en yakın kıyıda bekleyenler görebilirlermiş. Yüzerek ona ulaşacağını düşünen biri denize girdikten sonra denizin rengi acem mavisine dönüşür, kara bulutlar üzerine üşüşür, bir fırtına kopartırlarmış. Gözün bakamayacağı bir aydınlık olur, havada bir ışık patlaması yaşanır, birkaç saniye içinde denize giren insan yok olurmuş. Sonra güneş var olduğu yerden yeryüzünü ısıtmaya devam eder, denizin rengi olağan haline döner, dupduru bir sessizlik yayılırmış etrafa. Bu an’ı görüp dili tutulanlar olmuş, oracıkta bayılanlar, birine anlatınca deli sayılanlar… Efsane değişe dolaşa yürümüş zamanın içinde. Kağıtlara renklerin isimlerini yazıp şişelere koyanlar, denizin sularına bırakanlar olmuş. Yine de yapraklanmamış ağaç…
Mevsim ilkbahara vardığında kıyının yaşça büyük insanları, bu ağaç için sahilde yakılan ateşin etrafına gençleri toplar, efsaneyi dillendirirlermiş. Bir akşam, yüzü diğerlerine göre daha akça olan bir kadın- oradaki insanların arasında en yaşlı olanı- çıtırdayan dalların sesine karışan sesiyle şöyle başlamış konuşmasına:
—Yeryüzüne hediye edilmiş bu şehirde çiçek kokuları yayılmaya başladığında kıyıya bir bilge gitmiş. Herkesten habersiz. Denizin rengi pers mavisine dönmüş, ağaç ise tüm heybeti ve gücüyle orada duruyormuş. Nice fırtınalar gelmiş geçmiş, ağacın bir tek dalı bile kıpırdamamış. Ömrü izin vermiş de bütün mevsimleri görmüş bilge. Suyun cam gibi olduğu bir gün ağacın köklerinden gövdesine yürüyen eğrelti yeşili yosunları da görmüş. Bir tek onlar yanında durabiliyor, ona dokunabiliyor ve sarılabiliyorlarmış. Saatlerce beklemiş. Aklından, yüreğinden binlerce dilek gelmiş, geçmiş. Bir tane yaprak bile çıkmamış. Ama pes etmek yokmuş onun dilinde. Kendisine: “Bir tane yaprağın çıktığını görmeden buradan gitmeyeceğim!” diye söz vermiş. Efsaneye göre; birisi ne zaman kehribar rengi çıkan yaprağı görse onun evine bolluk bereket gelir, yediği bir lokma çoğalır da hiç bitmezmiş.
“Bilge hangi renkteki yaprağın çıkmasını beklemiş?” demiş gençlerden biri.
Yanan ateşin kızıl kahverengi- alizarine dönen yerine takılmış kadının gözleri. Bir damla yaş akmış kıyısından. Derin bir nefes aldıktan sonra:
Ne oluyormuş o rengi görünce?
Anlatılana göre mayıs yeşili renkteki yaprağı gören kişinin sevdası yüreğinde kelebeğe dönüşür, baharları getirirmiş. Söylediği söz bal olur akarmış dudaklarından. Gözlerinin rengi sevdaya döner, yüzünden gülümseme hiç eksik olmazmış.
“Görmüş mü peki?” demişler hep bir ağızdan, heyecanla.
Kadın; göğe bakmış uzun uzun, sonra başını aşağı indirip gülümsemiş.
Bir sevda ışığı yayılmış yeryüzüne, çiçek kokuları bulaşmış insan tenine.
Aylardan mayısmış…
1987 yılında Bolu’da doğdu. Dokuz Eylül üniversitesi Yerel Yönetimler ve Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi, Adalet bölümü mezunudur. Amas...
1978 yılında Niğde’de memur bir aile...
“Aynur Görmüş” Kimdir? 17 Şubat...
2005 yılında Günlerden Bir Gün romanı ile ede...
İstanbul’da doğdum, Pertevn...
1976 yılında İstanbul’da doğdu. Y...
1975 yılı Düzce doğumludur. Anadolu üniver...
1974 yılında doğdu. Amasya Merzifonludur....
1986 yılı Bulgaristan doğumlu olan İbrahim Ko...
Almanya’da doğdum. İlköğretim 1. sınıfı...
İlkim öz, Ankara doğumlu olup Hacettepe ünive...
...
1974 yılında Denizli’de doğdu. İstanbul...
Orçun Oğlakcıoğlu 1974 yılında Denizli’...
1989 yılında İstanbul Lisesi'nden, 1993'te...